Minerva Jane McGonagallAdım soyadım ıvır zıvır… Los Angeles şehrinde doğdum. Güneşli olması gerekirken ben yağmurlu bir günde doğmuşum. O günü annem gülerek anlatır. İlk doğduğumda ağlamamışım benim ölü olduğumu sanmışlar. Bir süre beklemişler. Ağlayacağım yerde esnemişim. Bunu söylerken bende gülüyorum. Doktorlarda gülmüş ve
“Uykudan da uyanırmış…” diyerek beni annemin kucağına vermişler. O gün belliymiş benim uykucu olacağım… Uyuduğumda top atsalar uyanmam. 5 Haziran’da doğmuşum.Doğum günümü ben bile hatırlamam. Bazı zamanlar hariç… Eğer birinden
hatırlamasını bekliyorsam asla unutmam. Adımı eski bir kraliçeden almışım. Ailede iki ismi olan tek kişiyim. İkizim
“Niye benimkini de iki tane koymadınız?” diyerek ağlardı küçükken. Ama şimdi
“Hah benimki hem kısa hem güzel...” diye güya hava atıyor.
Annem Alexandra McGonagallGerçekten çok güzel bir kadındır. Kendini korumasını iyi bilir. Benim için çok gözyaşı dökenlerden… Buraya transfer edilmemden beri daha az gelebilirim dese de daha çok gelmeye başladı. Her zaman beni koruyan iyilik meleğim… Babamın bana hep para vermesine sinir olsa da bunu hep gülerek söylemiştir. “Bana neden para vermiyorsun?” der ve ardından kocaman bir kahkaha atardı.
Babam Alex McGonagallYakışıklı bir adam olduğunu savunur. Gerçektende öyledir. Annemle adlarının mükemmel bir tunç uyak oluşturması mükemmel olduğunu söyler. İlk işaretlendiğimde annem ile beraber ağlamışlardı. İkiziminse işaretlenmemesi için hep dua etmiştir. Ama o da işaretlenince evde yalnız kaldılar. Babam ablamın evlenmesinden sonra gelip Yüksek rahibemize bile “Evde öğrense öğreneceklerini olmaz mı?” diye sormuştur. Ben ona para bankam veya bankamatiğim diyorum. Çünkü işaretlenmeden önce her
zaman bana para vermeden dışarı göndermezdi.
Ikizim Jean McGonagall Babam hep ona ikinci göz ağrım diyor diye beni kıskanırdı. İşaretlenince tek feryat etmeyen ikizim bana hayranlıkla bakıp çok güzel bir işaret olduğunu söylemişti. Beni o anda bile güldüren biricik kardeşim… Kardeşim diyorum çünkü ben ondan bir
dakika önce doğmuşum. Bu da bir büyüklük sayılır. O ise doğan bendim birbirimize çok benzediğimiz için karıştırmışlar diyor. Annemse her zaman o büyük demiştir. “Senden daha terbiyeliydi. Öyle doktorların yanında ağız kapanmadan esnenir mi?” der hep kahkahalarla beraber… İkizimse gördün mü? Diye dalga geçerdi. Aslında birbirimize pek benzemeyiz.
Ablam Silvia McGonagall Çok güzeldir. Bunu her zaman söyleriz ikizimle beraber… Kendisi APL hastasıdır. Bunu ilk öğrendiğimizde çok ama çok üzülmüştük. Çünkü lösemi bile olsa onunda en kötüsüne denk gelmişti. Belki işaretlenirse düzelir diye düşünürdüm hep… Hastalığı iyice kötüleşmeye başlayınca hastanede yatmaya başladı. Birçok
ameliyat geçirdi. Bu onu çok yıpratıyordu. Saçları olmadığından bir ara yataktan çıkmamaya başladı. “Ben hastayım. Öleceğim. Çok çirkinim. Bunlar yataktan çıkmamam için nedenlerim …” diye ağlardı hep… Ben ve ikizim ona her zaman yardımcı olduk. Annem ile babam bir gün ilik nakli olmazsa ölecek diye ağladığında biz öne atılıp “Biz veririz…” derdik. Annemler ise bizi her zaman öpüp sarılırlardı. Ablamın ölmemesi için Nyx’e her zaman dua edeceğim.
Aynaya baktığımda hilalime ilk alışamamıştım. Ama şimdi kapatıcıyla kapattığımda “Bu ben miyim?” diyorum. Sarı saçlarım omuzlarımdan biraz daha fazla uzundur. Sarı demesem doğru olur herhalde çünkü hep değiştiririm saç rengimi ama orjinali sarıdır... Yani kollarımın yarısına kadar diyelim. Gözlerimin rengi Mavi mi ne işte? Bakınca görürsün… Lenslerle değiştirmeyi severim...Boyum 1.70 herhalde ne biliyim son zamanlarda hiç ölçülmedim… Hiç de ölçülmem… En son isteyerek arkadaşımla iddiaya girdiğimde ölçülmüştüm. O mu uzun? Ben mi? Şimdi
düşünüyorum da ne kadar aptalca bir iddiaymış. Kilomu da 50 veya 55’dir herhalde… Kilomu da hiç meral etmem. En son öğretmenim ödev verdiğinde ödev yapma hevesine istekle tartının üstüne çıkmıştım. Belki umursamaz görünüyorum bu konularda ama tırnaklarıma çok özen gösteririm. Manikürü pedikürü eksik etmem. Ojeyle dolaşmayı pek sevmem. O yüzden beni ojeli çok az görürsün. Makyajlarla da aram pekiyi değildir. Makyajımı hep başkası yapar.
Utangaç biriyimdir.Bu buraya geldikten sonra daha da beter oldu.Her olayda kan yüzüme hücumeder.Sarışın olduğumdan bu daha da belli olur.Her zaman çözümsel düşünürüm.Birkararavardıysam hiç kimse beni o karardan asla döndüremez.Ayran gönüllü derler ya işte bu söz tam benlik…Ayran gönüllüyümdür.Birgün şu elbiseyi beğensem aynıgün içinde farklı bir elbise görsem hemen ona konarım.Ama aşk
konusunda asla ayran gönüllü olmama çünkü hayatımın anlamı aşkım olur benim için … Bağlıyımdıryani bir insana “Dostum…”dediysem -ya da her hangi bir şey-O benim kalbimin bir parçası olur. Ondan asla kopamam. Tartışıtız, kavga ederiz,
küseriz ama daha beş dakika geçemeden barışırım. O beni terk etmediği sürece onu asla terk etmem, yalnız bırakmam, bırakamam. Açıksözlüyümdür birde… O an ne düşünürsem şıpdiye söylerim. Karşımdaki zor durumda kalırsa özür dilerim ama iş işten
geçmiştir. Çok çok meraklıyımdır birini üzgün gördüysem tanımasam bile gider “Ne oldu? Neden üzgünsün?”derim.
O gün annem ve babam ile kavga etmiştim. Neymiş efendim arkadaşımda kalamazmışım… Onlara kızıp odama çıktığımda kapıyı hızlıca kapattım. Arkamı döndüğümde bembeyaz tenli bir adam gördüm. Çok korkmuştum. Bu adamın odamda ne işi vardı?
_”Burada ne arıyorsun? Sen kimsin?” _” Minerva McGonagall… Gece seni seçti! Ölümün doğuşun olacak! Gecenin tatlı sesine kulak ver!Kaderin seni gece evinde bekleyecek."O anda alnımda büyük bir ağrı hissettim. Çığlık attım. Adam bir anda kayboldu. Hemen aynaya koştum. “Olamaz!” diye bağırdım. Sarı saçlarımla müthiş bir uyum oluşturan mavi içi boş hilali gördüm.
“Olamaz… Olamaz… O ucubelerden olamam… Olamam!” diye ağlamaya başladım. Annem ile babamın yanına nasıl gidecektim? Yavaş yavaş gıcırdayan merdivenlerden aşağı indim.
Annem beni gördüğünde çığlık atıp bana sarıldı.
“Kızım…”
diye feryat etti. Babam beni gördüğünde annemle aynı tepkiyi verdi. Ablamsa sadece ağzı açık bakmakla kaldı. Ama ikizim
“Jane
ne kadar güzel olmuşsun…” dediğinde gülmeden duramadım. Ama ailemin diğer üyeleri benden daha üzgündü.
“Baba gitmeliyim.
Beni gece evine gitmeliyim.” Dedi içim sızlayarak. Babamın kaşları çatıldı.
“Hayır. Oraya gidemezsin. Yanımızda kalacaksın.” Dedi. Annem
“Hayır Michael Gitmeli yoksa… Ölebilir.” dedi. Babam bunu duyduğunda
“O zaman ne bekliyorsun? Hemen git seni kaybedemem.” Dedi ve gece evine gittik. Oraya ilk başlarda alışamadım. Aslında hiç alışamadım. Buraya transfer oldum. Ve işte buradayım. Teşekkürler Nyx… Teşekkürler… Burada
daha mutluyum. Hayatımın aşkını buldum. Hayatımda hiç edinmediğim kadar iyi arkadaşım oldu. Seni Seviyorum Miké…
Ruhları hissedebiliyorum. Onları anlayıbiliyor ve fark ediyorum. Onlarla iletişim kurabiliyorum ama bir bedeli var. Her iletişimde ruhumu kaybediyorsun. Bir süreliğine ruhum bedenimi terk ediyor her ne kadar ölmesemde. Bu çok acı verici bir duygu... Ruhum bedenimi terk ettiğinde ayakta kalabiliyorum. Ama o anda bir saldırıya vb. karşılık veremiyorum. Bu iletişim sırasında iletişim kurduğum kişi veya başka bir kişinin ruhu sayesinde ayakta kalabiliyorum ve ona benzemeye başlıyorum. Saç rengim gözlerim gibi özelliklerim eğişebiliyor. Çünkü karşımdaki kişinin ruhu banada tesir ediyor.
Jolissé narin adımlarıyla tıpkı bir leydidir. Çok tüy döker ve daima peşimden gelir. O da benim gibi bağlıdır. Bir gözü mavi bir gözü kahverengidir... Bu ona farklı bir hava katıyor ve diğer kedilerden
ayırıyor...